http://1.bp.blogspot.com/-1Udt4aJZ5o....com.cover.jpg
Her oyunuyla bizi tarihin farklı evrelerine götüren Assassin’s Creed’in bu seferki durak noktasında korsanlar bulunuyor. Seride ilk defa günümüze yaklaşmak yerine günümüzden uzaklaşmayı tercih eden Assassin’s Creed 4: Black Flag için beklentiler biraz karmaşıktı denilebilir. Bir kısım oyuncu oyunun AC3’teki yeniliklerin üstüne yattığını savunurken diğer kısım da korsanların çağına gitmemizle birlikte oyunda tonla yenilik bulunacağını savunuyordu. Ben de oyun çıkmadan önce bu iki görüş arasında gidip gelmiştim. Oyunun çıkmasıyla birlikte AC4’ün iki taraftan da bazı özellikleri barındırdığını söyleyebilirim.
Yeniliklere değinmeden önce Assassin’s Creed 4: Black Flag’in hikayesinden bahsedeyim. Oyunumuzun ana karakteri Edward Kenway, AC3’teki ana karakter olan Connor’ın dedesi. Edward için Ezio’nun gözünü para bürümüş hali diyebilirim. Aslında Ezio ile aralarında onlarca fark var, fakat karizma anlamında Edward’ı en çok benzetebileceğim Assassin’s Creed karakteri Ezio. Oyunun başında para kazanma peşindeki bir korsan olan Edward gelişen olaylar sonucunda kendini bir suikastçı rolü yaparken buluyor. Para kazanma uğruna suikastçı rolü yapan ana karaktere sahip olan bir Assassin’s Creed oyunu kulağa oldukça ilginç geliyor. Ancak bu olay tahmin edebileceğiniz gibi çok uzun sürmüyor ve senaryo hatlarını yavaş yavaş belli etmeye başlıyor. Asıl sorun da burada ortaya çıkıyor.
Bu noktada oyun hakkındaki endişelerimden birinin gerçekleştiğini söylemeliyim. Oyun çıkmadan önce yayınlanan videolar hep Assassin’s Creed 4’ün korsanlık tarafına odaklanıyordu. Korsanlar ve Assassin’s Creed evrenindeki suikastçılar gibi iki zıt inanca sahip topluluğun nasıl bir araya getirileceğini merak etmiştim. Fakat maalesef geliştiriciler bu konuda çok fazla kafa yormamış. Hikayenin ilk ve son iki saatini dışarıda tutarsak oyunun bir Assassin’s Creed olduğunu unutmanız kolaylıkla mümkün. Açıkçası ben hikayenin belirli hatlarını yeniden düzenlenip Pirates Creed gibi farklı bir isim altında çıkmasını tercih ederdim.
Tüm bunlar bir yana bırakılıp hikaye ele alındığında AC4 diğer Assassin’s Creed’ler kadar olmasa da güzel bir senaryoya sahip. Birbirinden farklı görüşü olan korsanlar ve aralarındaki ihanetler oldukça iyi bir şekilde aktarılmış. Ancak oyunun ana konusu Assassin’ler ve Templar’lar arasındaki çekişme olduğu için hikaye ortada bir yerde kalıyor. Odak nokta korsanlar, fakat ana hikaye suikastçılar. Haliyle oyunun genelinde yaptığınız çoğu şey sadece Edward’ın karakter olarak gelişimine katkıda bulunuyor. Oyunun Pirates Creed gibi farklı bir oyun olmasını istememin asıl sebebi de bu. Ufak bir isim ve senaryo değişikliğiyle geliştiriciler korsan odaklı daha iyi bir hikaye anlatabilirdi.
(AC3’ü oynamadıysanız spoiler yememek için bu paragrafı atlayın) Assassin’s Creed’in her oyununda bulunan modern zaman kısımları AC4’te de yer alıyor, ancak bu sefer çok az yer kaplıyorlar. AC3’ün modern zaman kısmı Desmond’ın ölmesiyle sonuçlanmıştı. Dolayısıyla AC4’te farklı bir karakteri yönetiyorsunuz. Geliştiriciler bu kısımda karakterin yerine kendimizi koymamızı istemiş olacak ki ne karakterin ismini ne de cismini görüyoruz (ağzını da açmıyor). Birinci şahıs kamera açısından oynadığımız bu kısımlar hakkında çok fazla detay vermek istemiyorum, çünkü gerçekten hoş detaylarla karşılaşacaksınız. Fakat modern zaman kısımlarında oyunun AC3’ün devamı olduğunu rahatlıkla hissettirdiğini söyleyerek içinizi rahatlatabilirim.
Oynanış olarak Assassin’s Creed 4, Assassin’s Creed 3’ün dövüş kısımlarını aynı şekilde kopyalamış, ancak bu kısımlar AC3 kadar rafine değil. Üçüncü oyunla birlikte Batman serisindeki dövüş mekaniğine geçiş yapan seri işi oldukça iyi kotarmıştı. AC4’te de dövüşler eğlenceli olsa da arada bir karşılaşacağınız hatalar sinirinizi bozmaya yetecek. Bunun üstüne yeni animasyon eksikliği de çokça hissediliyor. AC3’teki dövüşlerin büyük kısmı balta-bıçak ikilisi üzerine dayandığı için animasyonlar da buna göre hazırlanmıştı. AC4’teyse klasik çift bıçağınızın yanındaki esas silah çeşidiniz olan ikili kılıcınız oyunda en çok kullanacağınız dövüş silahı. Yeni animasyonların sayısı az olduğu için de AC3’teki balta animasyonlarıyla sıkça karşılaşıyorsunuz. Bu da kılıcın balta gibi kullanılması gibi seyir zevkini bozan görüntüler ortaya çıkarıyor. Üstelik sadece görüntüde değil toklu kısmında da bir eksikliğe yol açmış bu sıkıntı.
Dövüş mekanikleri ufak bir hayal kırıklığı yaşatmış olsa da, gizlilik mekanikleri Assassin’s Creed serisindeki en iyi örnekle karşımıza çıkıyor. Eğer siz de önceki oyunlardaki çifte öldürüş konusunda çok sıkıntı çektiyseniz, AC4’te bu mekaniğin inanılmaz rahat çalıştığını söyleyerek en baştan içinizi rahatlatabilirim. Gizlilik kısımlarında genel olarak oldukça iyi bir örnek olan Far Cry 3 temel alınmış. Oyun sizi açık bir alana bırakıyor ve hedefinizi bulup öldürmeye veya takip etmeye çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de etrafınızı iyi araştırmanız ve dikkatli hareket etmeniz gerekiyor.
Gizlilik mekaniğini kuvvetlendirmek için geliştirici ekip oyuna birkaç yenilik getirmiş. Bunların en başında Far Cry 3’teki işaretleme bunuyor. Önceki oyunlarda pek kullanma ihtiyacı hissedilmeyen Eagle Vision özelliği artık gizlenirken en büyük yardımcınız. Eagle Vision’ı açtığınızda görüş alanınızdaki tüm düşmanlarınızı teker teker işaretleyebiliyorsunuz. Ancak bu sistem Far Cry 3 gibi güzel çalışmıyor. Far Cry 3’te işaretlediğiniz bir düşman sadece duvarın veya başka bir nesnenin arkasına geçtiği zaman renkli gözüküyordu. AC4’te ise düşmanlar işaretlendiği zaman sürekli renkli çıkıyor. Bu sebeple düşmanın bir nesnenin arkasında olup olmadığını anlamakta güçlük çekebiliyorsunuz. Far Cry 3’te çok güzel çalışan bir sistemin daha kötü bir şekilde AC4’e aktarılmasını biraz garip buldum doğrusu.
Getirilen bir diğer yenilik Dishonored’dan alışık olduğumuz bir sistem. Dishonored’ı oynayanların bileceği üzere bir düşman sizi fark etse bile elinizi çabuk tutarak diğerlerine haber ulaşmadan işini bitirebiliyordunuz. AC4’e de bu özellik getirilmiş ve iş bir adım daha öteye götürülmüş. Fark edildiğiniz kişiyi çabucak öldüremezseniz kavgaya tutuşuyorsunuz ve çevrenizde sizi gören diğerleri de olaya karışıyor. Ancak işlerini orada bitirirseniz diğerleri sizi fark etmiyor ve gizliliğe geri dönebiliyorsunuz. Getirilen tüm bu özellikler gizliliği çok kolay yapıyor ama geliştirici ekip bu sorunu yine Far Cry 3’te bulunan bir özellikle gidermiş. Artık açık alanlarda alarmlar bulunuyor. Aynı Far Cry 3’te olduğu gibi bunları devre dışı bırakabiliyorsunuz. Eğer bırakamazsınız ve alarm çalınırsa düşmanlara takviye gelerek işiniz zorlaşıyor.
Gizlilik alanlarında kullanabileceğiniz ok/yay gibi bir silahınız yok. Onun yerine tüftüf eklenmiş. Açıkçası ben tüftüfü yay ve crossbow gibi silahlardan daha çok beğendim. Çünkü o silahlar gizlilik kısımlarında rakiplerinizi alt etmeyi çok kolaylaştırıyordu. Tüftüfte ise rakibinizi öldürmeniz kolay değil. Uyku ve berserk adında önceki oyunlardan alışık olduğumuz iki adet dart çeşidi bulunuyor. Uyku dartını attığınız zaman düşman belli bir süre boyunca yerde sersem bir şekilde yatıyor. Eğer yeterli zaman içinde yanına ulaşıp bayıltamazsanız düşmanınız yeniden ayaklanıyor. Bu yüzden uyku dartını kullanmak stratejik açıdan daha dikkat gerektiriyor. Berserk dartıysa yine önceki oyunlarda olduğu gibi karmaşa çıkartmak için kullanılıyor. Bu dartı attığınız kişi deliriyor ve çevresindeki herkese, gizlenmediyseniz siz de dahil olmak üzere saldırıyor. Belli bir süre sonra ayakta kalmayı başarabildiyse miladını doldurarak öteki tarafa gidiyor.
Bu tür eklemeler sayesinde Assassin’s Creed 4 gizlilik alanında serinin en iyi oyunu olmayı başarmış. Üstelik hemen hemen her bölümü ister dövüşerek ister gizlenerek oynayabildiğiniz için gizlilik kısımlarının tadını doyasıya yaşayabiliyorsunuz. Eğer siz de benim gibi Assassin’s Creed’in gizlilik tarafına yeteri kadar özen gösterilmediğini düşünüyorsanız AC4 resmen ilaç niteliğinde gelecek. Ancak yapay zekanın hala yanındaki kişinin öldüğünü göremeyecek kadar salak olduğunu söyleyerek hevesinizi birazcık kursağınızda bırakabilirim.
“Balina mı Avlasam, Kale mi Ele Geçirsem”
Seride şimdiye kadarki en büyük oyun alanının Assassin’s Creed 4’te olduğunu söyleyerek oyunun dünyasına bodoslama bir şekilde giriş yapmak istiyorum. Karayiplerde geçen maceramızın büyük bir alanını denizler çevreliyor. Denizlerin ölçeği çok büyük ve sağ sola dağılmış büyük küçük bir sürü yerleşim alanı bulunuyor. Bu yerleşim yerleriyse üçe ayrılıyor. İlk kısımda serinin önceki oyunlarından alışık olduğumuz büyük ölçekli şehirler bulunuyor, ancak bunlar diğer oyunlarda olduğu kadar büyük değil. İkinci kısmıysa orta ölçekli adalar ve yerleşim yerleri oluşturuyor. Bunlar daha çok köy tarzı kasabaları anımsatıyor. Üçüncü ve son çeşitse ıssız adalar. Neredeyse hiçbir yerleşke bulunmayan bu yerleri daha çok hazine avı gibi aktiviteler için ziyaret edeceksiniz.
Oyundaki büyük şehirlerin boyutunun önceki oyunlara oranla daha küçük olduğunu söyledim. Fakat irili ufaklı diğer yerleşim yerleri ve deniz sayesinde bu sorun büyük ölçüde kalkıyor ve şimdiye kadarki en büyük oyun dünyasına sahip Assassin’s Creed’i tecrübe ediyorsunuz.
Oyun dünyası büyük olmasına büyük, peki içi dolu mu? Belki de şimdiye kadarki en dolu Assassin’s Creed’in AC4 olduğunu söyleyebilirim. AC: Revelations gibi saçma sapan şeylerle de oyun alanını doldurmamışlar. Oyunda yapabileceğiniz bütün aktiviteler ve yan görevlerin hepsi korsanlarla ve suikastçılarla uyumlu. Bunların birkaçına ucundan değineyim.
Yan görevlerde geliştirici ekip harika bir iş çıkartmış. Templar Hunt adındaki az sayıda, özenli hazırlanmış ve ucunda güzel bir ödül olan görev çeşidi en çok beğendiğim oldu. Dört adet olan bu görevler kendi içlerinde de dörde ayrılıyor. Bitirdiğiniz her görevde bir adet anahtar elde ediyorsunuz ve ardından kaliteli bir Templar zırhı kazanıyorsunuz. Suikast kontratları da ikiye ayrılıyor. Kara ve deniz çeşitlerindeki bu yan görevleri yapmak da oldukça eğlenceli. Üstelik bir kontrat alıp istediğiniz zaman yapabilme seçeneği de hoş düşünülmüş.
Oyundaki aktiviteler ise sayamayacağım kadar çok. Resident Evil 4’teki deniz yaratığıyla savaş verdiğiniz boss dövüşü mantığındaki köpek balığı ve balina avları, deniz kıyısındaki hazine dolu mağaralar, geminizle ele geçirebileceğiniz Templar çatısı altındaki kaleler, kargo soyma ve daha nicesi. Oyunda serbest dolaşarak yapabileceğiniz onlarca farklı aktivite var. Bunlardan bir tanesine ayrıca parantez açmak istiyorum.
Karayiplerde istediğiniz yerde denizin içerisinde keşfe çıkamıyorsunuz. Oyun için yayınlanan videolar denizlerde çıkacağınız keşiflerin kısıtlı olacağına dair izlenim uyandırmıştı, ancak ben yine de isteğimiz yerde denize dalabilmeyi beklerdim. Yine istediğiniz yerde denizde yüzebiliyorsunuz, fakat dediğim gibi denizin içerisine dalıp ayrıntılı bir şekilde bakabileceğiniz sadece belirli noktalar bulunuyor. En başta bu durumdan rahatsız olsam da denizin içerisine daldığım ilk görevden sonra fazlasıyla tatmin oldum. Köpek balıklarından saklanma, sandık bulma, nefesinizi ayarlama gibi farklı mekanikler ve ayrıntılı tasarlanmış çevreler sayesinde oldukça iyi bir iş ortaya çıkmış.
Crafting sistemi de oyunun önemli noktalarından birisi. Açıkçası eşya yapma sistemi AC3’te çok başarılı değildi. Fakat AC4, yine Far Cry 3’ten başka bir mekanik alarak başarılı bir iş ortaya çıkarmış. Aynı Far Cry 3’te olduğu tabanca kılıfı, zırh, cephane gibi şeyleri havyan öldürüp derisini alarak yapabiliyorsunuz. Önceki paragraflarda bahsettiğim belli başlı deniz yaratıklarının derisini almak için girdiğiniz mücadeleler de işin tuzu biberi oluyor.
Geminiz Sizi Bekler
Artık oyunun ikinci ana karakteri olan Jackdaw’a değinmenin zamanı geldi. Oyunda at muamelesi görmekten daha öteye giden geminiz Jackdaw’a resmen gözünüz gibi bakıyorsunuz. Kargo soyarak ve diğer gemileri yağmalayarak elde edeceğiniz kaynaklar ve para yardımıyla geminizin hem dış görünüşünü hem de deniz savaşlarındaki etkinliğini geliştirebiliyorsunuz. Geliştirmeleri yapmanız önemli, çünkü Karayipler zorluğuna göre kolay, normal ve zor olmak üzere üçe ayrılıyor. Eğer zor bölgeye gidip daha kaliteli malzeme yağmalamak istiyorsanız geminizi geliştirmek zorundasınız.
Deniz savaşlarıysa AC3’e göre kontrolleri çok daha rahat yapılmış ve daha zevkli hale getirilmiş. Geminizde kullanabileceğiniz çeşit çeşit silah bulunuyor ve bunları kullanmak çok rahat. Rakip gemileri yanınıza alıp L2(LT)’ye basarak nişan alıyor ve atışınızı yapıyorsunuz. L2’ye basmadan atış yaparsanız kısa mesafeli ama daha etkili bir saldırı gerçekleştiriyorsunuz. Eğer önünüze bakıp atış yaparsanız da gemilerin yelkenlerini zayıflatan bir saldırı gerçekleştiriyorsunuz. Bu ve bunun gibi daha birçok silah çeşidi bulunuyor. Benim anlatmak istediğim esas noktaysa kontrollerdeki rahatlık. Baktığınız yöne ve nişan alıp almamanıza göre silahların otomatik olarak değişmesi çok rafine bir oynanış sağlamış. Gemi savaşlarını sevmeyenler bile bu rahat oynanış sayesinde oyundan kopmayacaktır.
Tam anlamıyla korsan olduğunuz için gemi çıkartmaları da yapabiliyorsunuz. Gemiye yeteri kadar hasar verdiğinizde yanına yaklaşıp iplerinizi atarak düşmanlarla yakın temasa geçiyorsunuz. Savaşı kazandığınızdaysa size üç seçenek sunuluyor. İlk seçenek de gemi yok ederek Jackdaw’u tamir ediyorsunuz. İkinci seçenekse açık denizlerdeki aranma seviyenizi düşürmeye yarıyor. Üçüncü ve son seçeneği seçerseniz de düşman geminin tayfasını kendi tayfanıza katıyorsunuz. Bunların arasından en çok tercih edeceğiniz Jackdaw’u tamir etmek olacaktır.
Assassin’s Creed 4: Black Flag hem şimdiki nesil konsollara çıkan hem de yeni nesil konsollara çıkacak bir oyun olduğu için grafik olarak büyük bir gelişim geçirmiş. Ben bu gelişmenin şimdiki nesil konsollarda olacağına pek inanmıyordum, fakat AC4’ü oynayınca ciddi bir şaşkınlık geçirdim. Hem koskocaman bir haritaya sahip olması hem de AC3’ten kat kat daha iyi grafikler sunması çok sevindirici oldu. Üstüne üstlük en kısa yükleme sürelerine sahip Assassin’s Creed oyunu olma unvanını da ele geçiriyor AC4.
Müzikler bakımından AC3 kadar olmasa da AC4’te iyi besteler ortaya çıkarılmış. Korsan olduğunuzu sonuna kadar hissedebiliyorsunuz. Aynı şekilde seslendirmeler de önceki Assassin’s Creed oyunlarının kalitesini korumuş.
Assassin’s Creed 4: Black Flag en ilginç düşüncelere sahip olduğum AC oyunu oldu. Hikaye bakımından seriyle çok ilgisiz olsa da gizlilik üzerine durulması sayesinde AC4 suikastçı olduğunuzu en derinden hissettiğiniz Assassin’s Creed oyunu oluyor. Tüm bunları bir kenara bırakırsak uzun zamandır korsanlar üzerine yapılmış kaliteli bir oyun görmemiştik. Sid Meier’s Pirates derinliğinde bir korsanlık tecrübesi sunan Assassin’s Creed 4: Black Flag her ne olursa olsun serinin yüzünü kara çıkarmayan bir yapım.
http://2.bp.blogspot.com/-e8Bf59dXAI...4-14-42-28.jpg
http://3.bp.blogspot.com/-t5c7Xo_YaU...4-15-58-88.jpg
http://1.bp.blogspot.com/-0and90XUeW...4-19-30-77.jpg
http://4.bp.blogspot.com/-tNcAc2tfQq...4-19-56-38.jpg
http://1.bp.blogspot.com/-4_taQXQmvC...4-19-57-70.jpg
http://2.bp.blogspot.com/-9HmcfXCWWU...4-20-08-12.jpg
Dipnot: Ekran görüntüleri, oyunu sorunsuz bir şekilde açtıktan sonra aldığım görüntülerdir.
http://i.imgur.com/EBXXlzh.gif
[Sadece kayıtlı kullanıcılar linkleri görebilirler. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]
Sadece Crack (Reloaded)
[Sadece kayıtlı kullanıcılar linkleri görebilirler. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]
Rar Şifresi: [Sadece kayıtlı kullanıcılar linkleri görebilirler. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]
